Kategori: BLOG

Yemek Anksiyetesi

YEMEK ANKSİYETESİ

Yiyecekler tabi ki hayatımızda önemli bir role sahipler. Gün geçtikçe işlenmiş gıdalar, yeni yeni paketli ürünler raflarda yerlerini alıyor. Bunun yanı sıra da pandemiyle birlikte sosyal medyada sağlıklı, şekersiz beslenme, IF diyeti gibi akımlar da başladı. Tabi ki sağlıklı bir diyet oldukça önemli olsa da bazen abur cuburu da fazla kaçırdığımız olabiliyor. Neredeyse her gün temiz beslensek bile, abur cubur yediğimiz zaman kendimizi suçluyor olabilir ve bu durumun üzerimizde olumsuz etkiler yaratmasına neden oluyor olabiliriz.
Beslenmenin tabi ki fiziksel sağlığımızın üzerinde büyük bir etkisi var, ama yapılan birçok araştırmaya göre aynı zamanda zihinsel sağlığımızın üzerinde de büyük etkilerinin olduğu ortaya çıkmış.
Bunlara en büyük örnek ise yediklerimizin bizi nasıl anksiyeteye sürüklediği ve anksiyete benzeri semptomları ortaya çıkardığıyla ilgili. Öncelikle yeme anksiyetesinden bahsetmek isterim.

Yeme anksiyetesi, hayatımızı olumsuz etkileyebilen, sürekli kilomuza takılmış olduğumuz durumlarda ortaya çıkar. Bunun nedenlerini anlamak oldukça önemlidir. Başta da söylediğim gibi, özellikle sosyal medyada insanları kilo vermeye iten, temiz beslenmeyen insanları yargılayan bir kesim var. Bu da görünüşümüz ve yeme düzenimizle ilgili negatif mesajları beynimize kodlamamıza neden oluyor.

Bunların yanı sıra, herkesin farklı genetik özelliklerinin ve kişilik özelliklerinin olduğunu unutmamalıyız. Bazılarımız, genetik olarak anksiyeteye daha yatkın olabiliriz. Bazen de mükemmeliyetçi olmamız ve dürtüsel davranmak gibi kişilik özelliklerimiz de yeme
anksiyetemizi tetikleyebilir.

Birçok insan günümüzde görünüşüyle ilgili toplumsal baskılar hissediyor ve bu da doğal olarak yemekle ilgili endişelere yol açıyor. Kimi için yemek sadece günlük hayatı devam ettirebilmek için yapılan bir aktivite, kimi için bir zevk ve kimi içinse travmaları ve olumsuz duyguları ile başa çıkabilmek için kullandıkları bir yol oluyor. Fakat, yeme anksiyetesi bazı durumlarda oldukça tehlikeli olabilir, özellikle yeme bozukluklarına yol açarsa. Bu gibi durumlarda ise terapi, doktor ve diyetisyen desteği almak, spor yapmak ve yaşam tarzımı değiştirmek oldukça önem arz ediyor.

Diğer bir konu ise hali hazırda zaten anksiyete ile mücadele ediyorsak bazı yiyeceklerin bu durumu tetikleyebilmesi. Mesela kan şekerindeki düşüşler, sıvı seviyemizdeki düşüş, aşırı alkol tüketimi, aşırı kafein tüketimi ve sigara da ankiseyetemizi artırabilir. Tabi ki yapılan araştırmalara göre şekerin de anksiyetemizi artırdığı ortaya çıkmış. Bu nedenle düzenli ve doğru bir şekilde beslenmek de oldukça önemlidir. Tabi ki, dramatik bir şekilde şekeri hayatınızdan çıkarmaktan bahsetmiyorum. Bunları yaparken uzman bir kişiden bilgi almalısınız. Çünkü bedenimizin ve ruhumuzun ihtiyaçlarını doğru şekilde yorumlamak oldukça önemlidir.

Elbette vücudumuzun şekere de ihtiyacı var. Bedenimizin, şeker, karbonhidrat, yağ ve proteinlerin hepsine dengeli bir şekilde ihtiyacı olduğunu unutmayın.
Kendimizi endişeye ve strese sürüklemeden, istediğimiz zaman kaçamaklar yaparak, görünüşümüze değil sağlığımıza dikkat ederek ve dengeli beslenerek anksiyetemizi azaltabiliriz.

Yaşam tarzımızda yapacağımız küçük değişiklikler, bu durumu kontrol altına alabilmemiz için büyük önem taşımaktadır. Mesela yemeklerle detoks yapmayı denemek yerine, sosyal medya detoksu yapabilir ve yavaş yavaş sporu daha fazla hayatımıza sokabiliriz. Çünkü bedeniniz ve zihniniz onlara iyi gelen şeyleri yaptığınızda sizi ödüllendirerek karşılığını
verecektir.

 

Şebnem Türkmen

Klinik Psikolog

IG: psk.sebnemturkmen